Sanatçı Ateş Alpar’ın “Taşın Evrensel Tarihi” adlı performansı İstanbul sokaklarına yayılacak.
9 Eylül Cuma günü 00:00-23:59 saatleri arasında gerçekleşecek performans, 24 saat aralıksız
sürecek. Türkiye’de kamusal alanda gerçekleşen en uzun süreli performanslardan biri olacak
olan “Taşın Evrensel Tarihi”, taşın insanlığa taşıdığı kudretleri ve zaafları, çağlar boyunca
kitle hareketlerinde oynadığı rolü ve ardında bıraktığı çatışkılı belleği odağına alacak.
2012 yılından bu yana video ve fotoğraf üzerine çalışmalar üreten Ateş Alpar, son iki senedir
üretim pratiğine performans sanatını da ekledi. Sanatçı, “Taşın Evrensel Tarihi”nde
toplumsal belleğin izinde bir sorunun cevabını arıyor: “Bir taşla neler yapılabilir?”
Taşın harekete geçtiği ve ulaştığı taraf, bir yapıyı inşa etmesi ve yıkması, benzersizliği ve
sıradanlığı Alpar’ın performansında bir dilemmanın uçlarını oluşturuyor.
Taşın Evrensel Tarihi
“Hepimiz yıldız tozuyuz.”
Carl Sagan
“Evren ve doğa, bir akımlar ve birikimler havzasıdır. Bir ölçekte akışkan olan şeyler, başka bir
ölçekte katılaşır. İnfilak eden bir yıldızdan serbest kalan hidrojen gazı, bir başka yıldızın
kalbinde yeni bir ışık ve ısı ocağının yakıtı olarak birikir. Yıldızdan serbest kalan yüksek enerjili
fotonlar, bir gezegenin yüzeyinde onları yakalayabilen bitkilerin dokusunda enerjiyi saklayan
karbonhidratlara dönüşür. Yıldız tozu ise öncelikle taş olarak birikir. Doğa, her şeyden önce,
bu akma-birikme döngülerinin ebedi dansı ve belleğidir.
Bir gezegen, çoğu zaman devasa bir taştır ve bu yüzden bir yıldız belleğidir. Aynı şekilde,
yeryüzündeki taşlar da birer kozmik, jeolojik ve coğrafi bellektir. Taşın belleği, kendi
fizyokimyasal yapısında farklı kudretleri sarmalar. Bir taşla neler yapılabilir? Bir ev inşa
edilebilir. O zaman evimize kozmik-jeolojik bir belleği dahil etmiş oluruz. Granit veya mermer,
sakladığı kudretleri harekete geçiren sanatçının ellerinde bir heykelin ışıltısıyla yıldız tozunu
yeniden parlatır.
Avuca sığan, yeterince sert bir taş, bir kitle hareketinin failliğinin parçası hâline gelebilir. Orada bedenlerle, duygularla, mücadelenin ve geri çekilmenin, özgürlüğün ve zorbalığın
kuvvetleriyle ittifak yapar. Taşı tutan ve fırlatan el, eli yönlendiren bedenlerin kitlesel arzularıyla kozmik kuvvetlerin kesişim noktasıdır. Bu noktada taşı tutmanın sorumluluğu
devreye girer: Taşın sarmaladığı kozmik kuvvetler hangi arzuyla, hangi amaçlarla müttefik olacak? Taşı tutan el, elinde tuttuğu kudretin ve belleğin ne kadar farkında? Toplumsal olana açılan bu kozmik hafıza, hangi ve nasıl bir toplumsal belleğin oluşumuna katılacak? Evimizi ve geleceğimizi bu taşlarla nasıl inşa edeceğiz? Taşın kendisini tutan ele soruları bunlarla başlar. Taş, belki de öncelikle bir sorudur: Benimle ne yapacaksın?”